Yıkılmak İstenen Tarih

Türkiye’nin ve Antalya’nın yüzlerce sorunu varken gerçek sorunlarla değil, “imal edilmiş” sorunlarla enerjimiz ve zamanımız çalınıyor. Bu imal edilmiş sorunları yaratanların kendilerine göre başka planları olduğu açık. Bu sorunlara en yeni örneklerden biri Antalya Arkeoloji Müzesinin durumu… Kamuoyu 2 aydır Arkeoloji Müzesinin akıbetini konuşuyor, tartışıyor ve kendilerine Müze Savunucuları diyen bir grup yurttaş her akşam Müze önünde eylem yapıyor. Çünkü kültürü sadece isminde yazan Bakanlık, Antalya Arkeoloji Müzesi’nin yıkımını istiyor. Buna ne zaman karar verilmiş, neden gerek duyulmuş, kamuoyu tam olarak bilmiyor.

Antalya kentinin hatta Akdeniz Bölgesinin en büyük Müzesi olma özelliğini taşıyan Arkeoloji Müzesi’nin yıkılacağı kamuoyuna ilk defa Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın 20 Mart 2025 tarihli bir toplantısı ile duyurulmuş. Tarihe dikkatinizi çekerim. 18 Mart 2025 akşamı İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı İmamoğlu’nun diplomasının “geçersiz” olduğu duyurularak iptal edilmiş, 19 Mart sabahına ise Belediye Başkanları dâhil 100’den fazla kişinin gözaltı kararlarıyla uyanmıştık. (Bu olaylara  19 Mart Darbesi diyoruz) Yani toplumun gözü kulağı bu olaylar ve arkasından patlayan eylemlerde olduğu bir sırada, kerameti kendinden menkul Bakanlık Bürokratları, özel davet ettikleri üç beş kişi ile Antalya Kentinin gözbebeği konumunda ki bir Müzenin geleceğine karar vermişler, açıklamasını yapmışlardı. Müze’yi yıkmak istemelerinin nedeni “depreme dayanaksız, güvenli olmayan bir yapı” oluşu imiş. Ancak bunu ne zaman anladıklarına dair elde kamuoyuna açıkladıkları bir belge yok. Bir bilgiye göre, Müze’de 2020 yılında karot örnekleri alınmış. Eğer o zaman yapı güvensiz idiyse 5 yıl boyunca orada çalışanları, ziyaretçileri, turistleri ve kaç bin yıllık eserleri tehlikeye mi attılar? 5 yıl boyunca tehlike vardı da ihmal mi ettiler yoksa binayı  yıkmak için “deprem tehlikesi” mi imal edildi? İktidar, içeri atmak istediği kişilere “örgüt üyesi, terörist” demekte mahir. Bunu kaç yıldır görüyoruz, şimdi de yıkmak istedikleri yapılara “depreme dayanıksız, tehlikeli” diyor. Oysa konunun uzmanı inşaat mühendisleri  yapı ile ilgili şunları söylüyorlar. “Kamu binalarında Deprem Performans Analizi olmadan karot testleri ile sonuca gidilemez. Bu Performans Analizi nerede? İçinde binlerce değerli eseri barındıran Müze’nin yıkılıp yeniden yapılması yerine uygun teknikle çok daha ucuza güçlendirilmesi mümkün iken neden yıkılıyor ve milyonlarca lira boşa harcanıyor?”  Jeologlar ise şunu söylüyor. “Yapının jeoloji etüdleri olması gerekir. Oranın zemininde sorun olduğunu düşünmüyoruz. Antalya merkezde kaç bin yıldır kayda değer bir deprem olmadığı gibi orası zemin+1 katlı bir yapı”. Arkeologlar ve mimarlar ise Müze’nin yıkılmasına zaten karşılar.

Kent Belleği Açısından Önemi

20 Mart’ta yapılan açıklamalardan sonra, toplumun geneli 19 Mart Darbesi sonrası gelişmelere odaklanmışken, Serbest Mimarlar Derneği ve Antalya Kültürel Mirası Koruma Derneği (ANKA) konuyla ilgili Kültür Varlıkları Koruma Kurulu’na başvuru yaparak Antalya Arkeoloji Müzesi’nin “kültür varlığı”  olarak tescilini talep etmişlerdi.  Çünkü Antalya Arkeoloji Müzesi, Türkiye’nin yarışma projesi ile inşa edilen ilk müzesi olma özelliğini taşımaktaydı.  Bu durum, yapıyı sadece Antalya için değil, aynı zamanda Türkiye’nin Müze Mimarlığı Tarihi ve mimarlık kültürü açısından da önemli bir referans noktası kılmaktaydı. Antalya Arkeoloji Müzesi Türkiye Cumhuriyeti Mimarlık tarihinde yarışma sonucunda birincilik kazanarak inşa edilmiş bir eserdir. 40 farklı proje içinde 1964 yılında birinci gelen bu eser, Doğan Tekeli, Sami Sisa ve Metin Hepgüler gibi mimarlığın duayen isimlerinin imzasını taşımaktadır.  Öte yandan anılan eser, 1988 yılında Avrupa Konseyi’nden aldığı “Yılın En İyi Müzesi Özel Ödülü”yle sergileme adına uluslararası bir başka başarıya daha imza atmıştır.

Antalya Arkeoloji Müzesi, sadece eski eserlerin teşhir edildiği bir yapı olarak planlanmamış, aksine, projesi incelendiğinde ve dönemin yarışma verilerine göre bünyesinde kütüphane, depolar, geniş bir bahçe, açık hava amfisi, avluyla bütünleşik bir kafeterya ve bir konferans salonu barındırdığı görülmektedir. Ayrıca, küçük bir güzel sanatlar sergi salonuna da sahip olması, yapının kültürel çeşitliliğe verdiği önemi de göstermektedir Müze Binası, tasarlandığı dönemden itibaren sosyal, kültürel ve eğitsel bir kurum olarak bu çok yönlü yapısıyla kente hizmet vermeden  öne çıkmaktadır. Bu fonksiyonlar sonucu zaman içinde Müzenin kültürel ve kamusal bir mekân haline gelmesi nedeniyle, 80’lerden itibaren bulunduğu bölge “Müze Durağı” olarak anılmaya başlanmıştır. Bu durum, yapının “işlevsel” ve “hatıra” değerini artırmakta, onu salt bir yapı olmaktan çıkarıp yaşayan bir kültür odağı haline getirmektedir.  

Antalya Müzesi açıldığı 1972 yılından günümüze dek (16 Temmuz 2025’de Bakanlık’ın idari kararıyla kapattılar) kullanımda olan ve halen Türkiye’nin en önemli arkeolojik koleksiyonlarına ev sahipliği yapan bir kamusal yapıdır. Erken Cumhuriyet dönemi mimarisini yansıtmakta olup ayrıca müze işleviyle kültürel sürekliliğin önemli bir temsilidir. Kapatılana dek, başta arkeoloji bölümü öğrencilerinin uygulamalı eğitimlerinin gerçekleştirildiği, bahçesinde akademik çalışmaların devam ettiği bir eğitim mekânıdır. Binada zaman içinde bazı fiziksel yenilemeler yapılmış olsa da bu durum, yapıdaki tarihsel, toplumsal ve işlevsel değeri ortadan kaldırmamaktadır.

Hukuki Süreç

İşte bu gibi nedenlerle ve Antalya Arkeoloji Müzesi için daha önceden yapılmış mimari yönden bilimsel çalışmalarla, Müze binasının tescili Kültür Varlıkları Koruma Kurulu’ndan talep edilmişti. Kurul ise verdiği kararla, orijinal mimari projenin daha sonra yapılan ek ünite ve restorasyonlarla bozulduğu  gerekçesiyle tescil talebini reddetti. Eğer talep kabul edilseydi, Müze binası yıkılamayacaktı. Bu olumsuz karara karşı TMMOB Mimarlar Odası Genel Merkezi tarafından Antalya 4. İdare Mahkemesi’ne dava açılmıştır.

Koruma Kurulunun olumsuz kararına Yüksek Kurul nezdinde itiraz eden ANKA’nın itirazına da Temmuz ayı içinde  redd kararı gelince aynı yönde ikinci bir dava da ANKA derneği  tarafından açılmıştır.

Tüm bu süreç devam ederken Kültür ve Turizm Bakanlığı Müzeler Daire Başkanlığı’nın 08.07.2025 tarih ve E-65543643-152.01-6983278 sayılı yazısı ile  ”Antalya Yeni Müze Yapımı I. Etap ve Eser Taşıma İşi” kapsamında gerçekleştirilecek çalışmalar sebebiyle müzenin geçici süreyle ziyarete kapatılmasına ilişkin yazı Antalya’ya ulaşmış ve Müzemiz 16.07.2025 Çarşamba günü saat 08:30 itibariyle ziyarete kapatılmıştır. Müzenin kapatılması ve taşınması işlemi her ne kadar basında yer alan depreme dayanıksız olduğu yönünde bir tespitin varlığına ilişkin soyut bir gerekçeye dayandırılsa da bu tespitin neye dayanarak yapıldığı ve alternatiflerin araştırılıp araştırılmadığına dair belgeler yetkililer tarafından paylaşılmamıştır. Bu konuda Antalya Valiliği’ne de gidilmiş, çeşitli sivil toplum örgütleri her akşam Müze önünde buluşarak, Müze ile ilgili bilgilerin bir an önce kamuoyuna açıklanmasını istenmiş olmasına rağmen hatta resmi talep dilekçelerine bile, bu yazının yazıldığı Ağustos sonu itibarıyla resmi hiçbir açıklama ve cevap verilmemiştir.

Kamusal bir alan ve kültürel varlık niteliğinde olan, kentin dokusunu ve tarihselliğini temsil eden, toplum hafızasında sosyal yaşamında özel bir yeri olan müzenin taşınması ve kapatılması hususuyla ilgili bir kamusal değerlendirme süreci yürütülmeksizin verilen kararda idarenin şeffaf, gerekçeli ve hukuka uygun bir işlemi bulunmadığı nedenleriyle Müzenin kapatılma işlemine de davalar açılmıştır.   Antalya Müzesi’ne ve kültür varlıklarına ilişkin böyle bir girişimin katılım ilkesi gözetilmeksizin tahliyesi ve yıkımına karar verilmesi kültür varlıklarının korunmasına ilişkin Anayasa, yasal düzenlemeler ve uluslararası sözleşmelere açıkça aykırılık teşkil etmektedir. Anayasa’nın 63. maddesinde, “Devlet, tarih, kültür ve tabiat varlıklarının ve değerlerinin korunmasını sağlar, bu amaçla destekleyici ve teşvik edici tedbirleri alır.” hükmüne yer verilmiştir.  2863 sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu’na göre kültür varlıkları, “geçmişten gelen ve bugünün toplumuna miras kalan bütün kültürel ifade biçimlerini” içermektedir. Bu anlamda Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu’na göre, kültür varlıkları sadece taşınır veya taşınmaz eserleri değil, aynı zamanda toplumsal belleği, kimliği ve tarihsel sürekliliği taşıyan varlıkları da ifade etmektedir. Kanuna göre bu varlıklar kamu malı sayılmaktadır. Dolayısıyla Antalya Müzesi’nin ve içerisinde bulunan eserlerin kamusal mal olarak mutlak biçimde korunması Devletin sorumluluğundadır. Bu husus ulusal mevzuat hükümlerinin yanında tarafı bulunduğumuz uluslararası sözleşmelerin de gereği niteliğindedir. Türkiye, Kültürel Mirasın Korunmasına İlişkin çok uluslu sözleşmeleri onaylamış ve taraf devletlere getirdiği pozitif yükümlülükleri kabul etmiştir. 1970 UNESCO Sözleşmesi, 1985 Granada (Mimari Miras Koruma) Sözleşmesi 1989’da, 1992 Valletta (Arkeolojik Miras Koruma) Sözleşmesi 1999’da, 1954 Lahey (Savaş Halinde Kültür Mirası Koruma) Sözleşmesi 1965’te Türkiye tarafından onaylanmış ve yürürlüğe girmiştir. Bu sözleşmeler kültür mirasının korunmasını, zarar görmesini önlemeyi, hatta savaş/dâhilinde korunmasını öngörerek Türkiye’ye kültürel mirasa yönelik güçlü koruma tedbirleri alma sorumluluğu yüklemektedir. Müzenin kapatılma işlemine dair açılan davalar da devam etmektedir.

Neden Yıkılmak İsteniyor?

Antalya Müzesinin bir risk durumu olduğu varsayılsa dahi güçlendirme ve iyileştirme yoluyla fiziksel devamlılığının sağlanması gerekirken, yapının kültür varlığı niteliğiyle bağdaşmayan kapatma, taşınma ve yıkım gibi kararların doğru ve hukuki olmadığını anlatmaya çalıştık. Bu kararların hukukiliği yerine idarenin (ki burada iktidar anlamalıyız) amacının burada ne olduğu sorgulanmalıdır. Açıktır ki Antalya kent belleğinde yeri olan ve çok değerli bir arazi üzerinde bulunan Müze yıkılacak, içindeki binlerce tarihi eser taşınmak zorunda kalacak ve eserler taşınma sırasında çeşitli risklere maruz kalacaktır.

Devletin gelirlerinin düşmesi nedeniyle tasarruf yılı ilan edilmiş bir zamanda, bu nedenle okullara hijyen malzemesinden bile tasarruf edilen bir dönemde yeni yapılacak Müzenin önce 2,5 milyar TL’ye (yaklaşık 63 milyon dolar) sonra bazı haberlere göre 3,5 milyar TL ‘ye (yaklaşık 87 milyon dolar) mal olacağı söylendi. Yapının çok daha ucuza güçlendirilmesi, binanın korunması ve böylece içindeki eserlerin de çok daha az riske maruz kalması imkânı dururken iktidarın ya da kültürü sadece isminde olan Bakanlığın neden bu yola girdiği Müze Savunucuları için soru işaretleridir.

Kentin tarihi birkaç siyasetçinin ve birkaç bürokratın eline kalmış durumda ve imal edilmiş sorunlarla ülkenin gündemi ağırlaştırılıyor.

Yurttaş sorumluluğu da giderek ağırlaşıyor.

Av.Tuncay Koç

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir